<body>

22 Şubat 2014

Teşekkürler

Herkese tekrardan hoş geldiniz diyor ve sevgilerimi sunuyorum. Blog yazan elleriniz dert görmesin :)

21 Şubat 2014

Reklamitos ya da evrenin paralel tarihi...




Reklamitos…Ya da paralel tarih !

Herkes tarihin peşindedir. Tarih öyle bir hazinedir ki gerçeğini bilen kadar yalanını uyduran da ondan geçinir; hava atar, hele etrafı İlber Ortaylı'nın fanları olan cahillerle çevrili ise öylesine transa girer ki sonunda Nobel’ in icadı  dinamit hızında ve şiddetinde patlar. Nobel ise bu korkunç patlayıcıyı keşfetmenin vicdan azabı ile Nobel ödüllerini kurar; İsveç dünyanın her yanına silah satarken, senede bazı günler aziz Nobel Rahipleri Barış ödülü bile dağıtarak kalabalıkları tavlar.
Tarihle uğraşan insanın zamanla yüzüne bir bilgelik oturur, anlattığı kahramanların hikayesi giderek kendi gerçekliğinden çıkar, onun hayal dünyasını doldurur.
Eğer kahramanımız çok da ileri giderse bir akıl hastanesinin Sezarlar ya da Napolyonlar bölümünde ordugahını kurar; her hastabakıcıyı Brütüs ya da Jozefin sanarak  ve harmaniye olarak kabul ettiği çarşafına sarılarak  yaşamını sürdürür. Yine de isteği olmuştur; sadece tıp tarihine geçse bile ucundan kıyısından tarihe bulaşmıştır; bir anlamda kendini de aşmıştır. Yüzündeki güleç ifade ise zafer kazanan komutanların mütevazı gülümsemesidir.
Ne yazık ki bazen tam tersi olur; bu akıl hastaları herkesi kandırır; Hitler olur; Mussolini olur; aklınıza ne gelirse o olur; o zaman da yaşadığı ülke zıvanadan çıkar; tımarhane olur. BKZ…
Hastalığını doktorları anlar, hastabakıcıları anlar o anlamaz; barsaklarından rahatsızsın derler ama kafa dumurunu söylemeye kimsenin ağzı varmaz.. Çünkü tarihtir aslında insana oyun eden, kandıran en büyük madrabaz…
“Yemeyeceği varlığı öldüren tek canlıdır insan.
Sadece gözleri “deli gözbebekleri”dir. Bu yıllar sonra Nazım’ ın dikkatini çekecektir.
Peki, bu tarih acaba sadece kendini anlattığı oranda mı doğrudur? Tarihe paralel bir başka tarih yok mudur? Hemen yanıtlayalım; vardır. Bu tarih yeni gibi görünen, geçmişi kısa sanılan reklamın tarihidir. Dünyanın en eski mesleği hayat kadınlığı sanılsa da reklamcılık ona fark atar; reklamın hikayesi ateşin bulunduğu ilk çağlara kadar sarkar.
Gelin sözü uzatmadan tarihin ilk reklam örneklerine gidelim; ateş denen büyük icadın tanıtım reklamlarını irdeleyelim:

Mağrajans’dan ilk ateş reklamı

--Dolaşma; tehlikelidir orman yolları
İşte sana ilk sürtüşte ateş çıkaran meşe dalları!

Dinazor ajans hemen rakip ürünün reklamını yayınlar:
En iyi tutuşan daldır çınar dalı
Sıcacık geçsin şu zalim buz çağı

Ne kadar masum değil mi insanlığın ilk çağları. Ateşi sadece ısınmak için kullanıyorlar. Henüz silahtan haberleri bile yok. Silah dedikleri uyduruk baltalar ise sadece dinazor avlıyor; insan insana henüz saldırmıyor. İşte ilk balta reklamları:

Karnın aç; yaramıyor sopalar hiçbir halta
İşte avlanmak için süper güçte süper balta!

Zamanla baltalar çeşitlendi. Ayrıca oklar da devreye girdi. Ok sayesinde aç insanın karnı doydu, gözü açıldı. Başka doyumların peşine düştü. O çağlardan kalan bir ok reklamı:

Hedefine odaklan; düşünme at okunu
Ama insana atma; çıkarma işin mokunu…

Hala masum insan. Ama çoğalıyorlar. Eskiden bir dinazoru bir mağara halkı üç günde yerse şimdi çevre mağaralar da aynı dinazorun peşinde. İnsanın diyesi gelmiyor mu? ‘İlk insan daha o günden olsaydı keşke vegan…Kurtulsaydı milyarlarca masum hayvan”
Ama insan vegan olamıyor. Bütün hayvanları yiyor; bilinç altı bir dürtüyle insanı da yemek için saldırıyor, neyse ki sadece öldürüyor. Hayvanlar aleminin bilgesi baykuş der ki:

Ama tarih onu da yanılttı sonunda. Cani el kaide insan ciğerini çıkarıp yedi. Sonra da (” nereden geldiği belli, yollayanın kırılsın beli”) havaya ateş ederek kanlı ağzını kutsadı. Onu canavarlığına ön ayak olanlar ise tarihin en karanlık sayfalarına gömüldü; üzerlerine asit döküldü; insanlık belleğinden silinmesi için ilaç sanayinden müjdeler beklendi. kü insanlık belleği aslında biraz kösele. Taklit Hitlerler her çağın her aşamasında metastaz yapabiliyor; yeni bir evrimden başka bir çare de şimdilik görünmüyor.
Çağ atlamayalım; kaldığımız yerden devam edelim:
Ok atmakta ustalaşan insan bu icadı bir adım ileri götürdü. “Zehirli ok. “ Okun ucuna sürülen zehir anında öldürüyor, avını beklemeden yakalayıp yiyorsun. Tabi ki o devrin büyücüleri etkili zehir arayışına girdiler. Her bir büyücünün mağarası önünde bir başka afiş vardı artık:
“Var mı eşi benzeri baldıranın
Galip gelir, karnı doyar baldıranla saldıranın

Okunu zakkumlayan; avını  hemen zıkkımlanır
Taklitlerinden sakınınız.

İnsanoğlu zehri bulunca rahat durmadı artık. O baldıran var ya o baldıran; Sokrat’ı bile öptü dudağından.
Sokrates’e masum ölüyorsun dediler. O da dedi ki “Suçlu ölseydim daha mı iyi olacaktı”
O devrin filozofları bile bir başkaydı. Örneğin Sokrat hiçbir eserini yazmamış. Yanında gezen Platon sonradan onun söylediklerini kaleme almış. Kitap çok satmış. Reklamı bile laf olsun diye verilmiş. İşte Sokrat öğretilerinin ilk reklamı:

İster zengin ol, ister fakir; ister proletarya ister aristokrat
Bak ne diyor Platon la konuşan bilge Sokrat…


devamı var...



19 Şubat 2014

Evet, yazarlardan kim var kim yok?

Sevgili Arkadaşlar...

Yıllardan sonra burayı yeniden canlandırmaya karar verdik.

Sağda yazar olarak görünenlerden hangilerimizin hâlâ var olduğunu, kimin olmadığını görmemiz gerek.

Lütfen, hâlâ ilgileniyorsanız

                            fikirler.projeler[a]gmail.com 

adresine 'varım' diyen bir e-posta yollar mısınız?

28 Şubat 2014 günü sonuna kadar yazmayan arkadaşlarımızı sileceğiz.
(Sonradan görür ve yazarlarsa, tekrar ekleriz: Başımızın üstünde yerleri var.)

Sevgiler, selamlar

Haluk Mesci
(Tüm admin'lerin sözcüsü olarak)